24 Mayıs 2012 Perşembe

Of the Nexus Between Social Animal and Nationalism, and Its Consequences

An essay on Bernard Shaw's quotation “A healthy nation is as unconscious of its nationality as a healthy man of his bones. But if you break a nation’s nationality, it will think of nothing else but getting it set again”.

Wittgenstein writes in his preface to Tractatus Logico-Philisophicus: “… in order to draw a limit to thought, we should have to find both side of the limit thinkable (i.e. we should have to be able to think what cannot be thought)” (1997, p.3). Likewise, nationalism, as series of very disciplined thoughts and ideologies, share a similar inner-dilemma, which has been perplexing the societies since the French Revolution. The conflict rises due to the radical overhaul of various political ideas and regimes, and individuals’ naïve and insufficient criticism of chauvinism. For this straightforward reason, it is vital to discuss the means of nationalism preparatory to further debates over how it might alter the social behavior of individuals, and protect its attacked virginity. In the rest of this essay, nationalism will be analyzed from a historical and ideological perspective in order to wholly apprehend Shaw’s point that nationality is the unconsciously sleeping hence harmless Monster – or the beauty until it is awaken –, and it would take an overwhelming amount of time, effort, and courage to set it back to a benign sleep once awaken.

1 Mayıs 2012 Salı

Once (2006)


John Carney yönetmenliğinde Glen Hansard ve Markéta Irglova'nın baş rollerini paylaştığı dram/romantik/müzikal türünde bir film Once. Eşiyle yaşadığı sorunlardan dolayı İrlanda'ya göçen piyanist ve çiçekçi bir kızla babasıyla birlikte yaşayan bir elektrik süpürge tamircisi ve müzisyen bir adamın arasında gelişen bir ilişkiyi ve bu ilişki sürecinde ortaya çıkan müzik çalışmalarını konu ediniyor.

Filmin baş rol oyuncularının ikisi de oyuncu değil esasen, gene de kamera karşısında oldukça doğal ve rahat oynamışlar. Film diyalogları itibariyle de bu doğallığa imkan tanıyor zaten, son derece akıcı ve tanıdık konuşmalarla ilerliyor. Bu doğallık çekim aşaması için de geçerli: El kameralarıyla ve doğal ışıklandırmayla 17 günde çekilmiş bir filmden bahsediyoruz çünkü.

Büyük efektlerle süslenmiş, şaşalı müziklerin bir anda belirdiği, oyuncuların durmadan önemli laflar ettiği bir film de değil Once, olabildiğine sade ve yapaylıktan uzak. Filmin neredeyse yarısı müzikli bölümlerden meydana geliyor ve aslında bu bölümler karakterlerin her zaman sesli söylemedikleri hislerini bir bakıma haykırmaları gibi yorumlanabilir. Kendi adıma, Once'ın müzikleri gerçekten son zamanlarda karşılaştığım en iyi film müziklerinden. Ayrıca "Falling Slowly" nin en iyi şarkı Oscar'ını (2007) alan parçası olduğunu belirtmekte de yarar var sanırım.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Emperyal Oteli

Emperyal Oteli

ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var
sımsıcak bir merhaba diyecektim
başımı usulca dizine koyacaktım
dört gün dört gece susacaktım
yağmur sönecekti yanacaktı
sameland seferden dönecekti
duvardaki saat duracaktı
kalbim kendiliğinden duracaktı
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var

...

Attila İlhan

***

“Emperyal Oteli” anlatıcının platonik bir aşk beslediği bir kişi ile gerçekleşmemiş buluşması temasında özlem ve hüzün yoğunluğu olan bir şiirdir. Anlatıcı gerçekleşmemiş buluşmaya dair duyguları üç farklı temel düzlemde verir. Birinci düzlem anlatıcının hayalleri çerçevesinde gelişir ve buluşma halinde gerçekleşecek, ya da anlatıcının gerçekleşmesini hayal ettiği olayları ele alır; fakat anlatım dili tüm bu olayların gerçekleşmediğini ve sadece özlem nesnelerinden ibaret olduklarını gösterir. Şiirin iki farklı yerinde tekrar eden bu düzlemi yine şiirin her iki noktasında da takip eden gerçek durum düzlemi takip eder. Anlatıcı bu düzlemde gerçekleşmeyen buluşmanın yarattığı iç sıkıntısını tasvir eder. Bu düzlemi takip eden son düzlem ise yine anlatıcının hayallerini içerir; fakat kullanılan dil bu olayları gerçekten yaşanmış, yaşanıyormuş, gibi göstererek anlatıcıyı hayallerin içinde yaşayan bir karaktere dönüştürür. Son düzlemdeki bu dönüşüm karakterin isyankâr yapısına uygun bir şekilde gelişir zira şiirin son bölümüne kadar işsizliğe, parasızlığa, kendisini ait hissedemediği şehir hayatına ve gelmeyen sevgiliye isyan eden karakter bir gereklilik olarak isyan ettiği eksikliği kapatmak için sevgilisi ile Emperyal Oteli’nde kaldığını hayal eder. Bu noktadan sonra şiirin iki farklı yorumu yapılabilir: Birincisi Emperyal Otelinde gerçekleşen bu hayaller somut anlamda parasızlıktan, daha kavramsal boyutta ise bu hayali sürdürebilecek gücün yoksunluğundan yerlerini yine eksikliğe bırakırlar; fakat diğer insanların kayıtsızlığıyla beraber yalnız kalan anlatıcının isyanı da yok olur, anlatıcı sevgiliyi eksikliğine rağmen hayatının anlamlı bir parçası olarak benimser, kabul eder. İkinci yorum ise her türlü somut eksikliğe rağmen sevgilinin varlığının yine de orada olduğunu ve böylesi bir varlığın her zaman orada olacağını vurgulayarak karakterin kendisine kayıtsız diğer insanlar arasında beraber olduğunu hayal ettiği sevgiliyi eksikliği ile beraber kabullendiğini vurgular.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Vejetaryenlik Üzerine

Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın.
-Ali b. Ebu Talib

Artık cevap vermekten sıkıldım bu soruya, üstelik asıl sorulması gereken soru insanların nasıl et yiyebildikleri iken benim neden vejetaryen olduğumu açıklamak zorunda kalmam ayrıca can sıkıcı... Neyse bu sohbette ben bana sorulan soruyu cevaplayayım, ama sana sorduğum soruyu da düşünürsün umarım.
Öncelikle bir ayrım yapmalı: Vejetaryenlik ile Etik sebeplerden ötürü et ve et ürünü tüketmemekten bahsediyorum; bir süreliğine et yemeye ara vermekten, sadece sağlık sebepleri nedeniyle et tüketmemekten, tadını sevmediği için yememekten vs. bahsetmiyorum. Bir hayvanı öldürüp etini tüketme hakkına sahip olup olmadığımızı sorguluyorum.

İki temel argümanım var ama önce çok bilindik bir karşı-argümandan bahsetmek istiyorum: