4 Ocak 2012 Çarşamba

Emperyal Oteli

Emperyal Oteli

ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var
sımsıcak bir merhaba diyecektim
başımı usulca dizine koyacaktım
dört gün dört gece susacaktım
yağmur sönecekti yanacaktı
sameland seferden dönecekti
duvardaki saat duracaktı
kalbim kendiliğinden duracaktı
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var

...

Attila İlhan

***

“Emperyal Oteli” anlatıcının platonik bir aşk beslediği bir kişi ile gerçekleşmemiş buluşması temasında özlem ve hüzün yoğunluğu olan bir şiirdir. Anlatıcı gerçekleşmemiş buluşmaya dair duyguları üç farklı temel düzlemde verir. Birinci düzlem anlatıcının hayalleri çerçevesinde gelişir ve buluşma halinde gerçekleşecek, ya da anlatıcının gerçekleşmesini hayal ettiği olayları ele alır; fakat anlatım dili tüm bu olayların gerçekleşmediğini ve sadece özlem nesnelerinden ibaret olduklarını gösterir. Şiirin iki farklı yerinde tekrar eden bu düzlemi yine şiirin her iki noktasında da takip eden gerçek durum düzlemi takip eder. Anlatıcı bu düzlemde gerçekleşmeyen buluşmanın yarattığı iç sıkıntısını tasvir eder. Bu düzlemi takip eden son düzlem ise yine anlatıcının hayallerini içerir; fakat kullanılan dil bu olayları gerçekten yaşanmış, yaşanıyormuş, gibi göstererek anlatıcıyı hayallerin içinde yaşayan bir karaktere dönüştürür. Son düzlemdeki bu dönüşüm karakterin isyankâr yapısına uygun bir şekilde gelişir zira şiirin son bölümüne kadar işsizliğe, parasızlığa, kendisini ait hissedemediği şehir hayatına ve gelmeyen sevgiliye isyan eden karakter bir gereklilik olarak isyan ettiği eksikliği kapatmak için sevgilisi ile Emperyal Oteli’nde kaldığını hayal eder. Bu noktadan sonra şiirin iki farklı yorumu yapılabilir: Birincisi Emperyal Otelinde gerçekleşen bu hayaller somut anlamda parasızlıktan, daha kavramsal boyutta ise bu hayali sürdürebilecek gücün yoksunluğundan yerlerini yine eksikliğe bırakırlar; fakat diğer insanların kayıtsızlığıyla beraber yalnız kalan anlatıcının isyanı da yok olur, anlatıcı sevgiliyi eksikliğine rağmen hayatının anlamlı bir parçası olarak benimser, kabul eder. İkinci yorum ise her türlü somut eksikliğe rağmen sevgilinin varlığının yine de orada olduğunu ve böylesi bir varlığın her zaman orada olacağını vurgulayarak karakterin kendisine kayıtsız diğer insanlar arasında beraber olduğunu hayal ettiği sevgiliyi eksikliği ile beraber kabullendiğini vurgular.


Şiirin ilk ve dördüncü bölümlerinde gruplanan birinci düzleminde gerçekleşmeyene duyulan özlem öne çıkar. Birinci tekil kişi anlatıcının sevgilisi ile beraber olup mutlu olacağına dair hayalleri bir hüzün öğesi olarak “yağmur”un sönmesi, kavuşma olarak uzaklardaki gemi “sameland”ın dönüşü, zamandan kopuşun sembolü olarak “duvardaki saat”in durması, mutlu ölüm olarak “kalb”in kendiliğinden durması gibi öğeler aracılığıyla verilir. İlk bölümde görülen bu öğeler dördüncü bölümde yerlerini daha hüzünlü öğelere bıraksalar bile anlatıcının bütün gün iş aradıktan sonra otelin penceresinden yağmurlu, hüzünlü, şehri izleyen sevgiliye getirdiği türkü engellere rağmen mutlu birlikteliğin gerçekleşmesi hayalini yineler. Sözü edilen hayalin gerçekleşmeyişi ise anlatıcının kullandığı gelecek zamanın hikâyesi kip ekleri (Diyecektim, koyacaktım, susacaktım, dönecekti, iş arayacaktım vb.”) ile anlaşılır.

Şiirin ikinci ve beşinci bölümlerinde gruplanan ikinci düzleminde hayalleri gerçekleşmemiş anlatıcının durumu tasvir edilir. Zaman olarak hüzünlü sonbahar seçilmiş, bu hüzün “intihar eden kötümser yapraklar” ve “camların nokta nokta hüznü” ile desteklenmiştir. Anlatıcının ikinci bölümde kullandığı “berheva, rezil, intihar, kötümser, öksürüklü aksırıklı” kelimeleri anlatıcının hüznünü betimlerken şiirin karanlık atmosferini ve yalnızlık halinin yarattığı duyguları da aktarır. İkinci bölümde tasvir edilen yalnızlık hali beşinci bölümde bir arayışla bütünleşir. Emperyal Oteli’nin etrafında dolaşan anlatıcı yüzü zambaklara benzeyen sevgilisini arar ama O’nun yerine “Cumhuriyet Bahçesi’nde gezinen insanları, küçük Yahudileri, Rum kemancıyı” görür. Yalnızlığını “çekilen sancı, rüzgârsız kalmışlık” gibi öğelerle destekleyen anlatıcı bölüm sonunda aktardığı cinayet ile hem toplumsal yaşamdaki yabancılığını hem de yalnızlığın ölümle eşdeğerliğini anlatmak istemiş olabilir.

Şiirin yukarıda bahsedilen her iki düzleminde de anlatıcının isyankârlığı ön plana çıkar. Şiirin ilk iki dizesi olan “ben hiç böylesini görmemiştim/vurdun kanıma girdin itirazım var” dizeleri ilk ve ikinci bölümün sonlarında tekrarlanır. Bu bölümlerin tekrarları olan dördüncü ve beşinci bölümlerde de bu isyanın, itirazın, görüldüğü söylenebilir. Anlatıcı benzeri hiç görülmemiş sevgilinin kanına girmesine itiraz ederek onun eksikliğine değil kendisine, o sevgilinin varoluşuna, itiraz ettiğini belirtir; fakat sevgili ile birlikteliğine dair kurduğu hayaller bu itirazın asıl sebebinin eksiklik olduğunu gösterir. Bu noktada anlatıcının var olan bir nesnenin eksikliğini çekmektense o nesnenin hiç var olmamasını tercih ettiği görülür, ama bu arzu geçicidir, zira son düzlemde anlatıcının sevgiliyi eksikliği ile beraber kabulü görülür.

Şiirin üçüncü ve altıncı bölümlerinde gruplanan üçüncü düzleminde anlatıcının sevgilinin eksikliğini yaşadığını düşündüğü hayaller ile kapatmaya çalışması görülür. Eksikliği çekilen sevgili üçüncü bölümde anlatıcının kolları arasındadır ve anlatıcı onunla tüm şiirde olduğu gibi “sen” diyerek sohbet eder. Anlatıcı bu noktada sevgiliyi de tasvir eder: O “onlar gibi değildir, o başkadır”, “O’nun adamın rüyasına rüyasına sokulan gözleri gibisi yoktur”. Kullanılan rüya imgesi ve saatin sabahın beş buçuğu olması tasvir edilen birlikteliğin hayali olduğunu güçlendirir zira adamın rüyasına rüyasına sokulan gözler anlatıcının rüyasına da girmiş, anlatıcı kendisini onunla birlikte hayal etmiştir. Aklın içindeki siyah vapur imgesi altıncı bölümde görülen hüzünlü ayrılığı, uyanışla beraber gelecek insafsız ayrılığı simgelemiş olabilir. Altıncı bölümde parasızlıktan dolayı hayallerini yaşadığı Emperyal Oteli’nden ayrılmak zorunda kalan anlatıcı “gözlerin gözlerimden gitmiyordu” dizesi ile devam eden hayallerini vurgular. Bu noktadan yola çıkılarak şiirin geri kalan bölümü ile ilgili iki farklı yorumda bulunulabilir. Birinci yorum anlatıcının hayallerini yaşadığı otelden mecburi olarak çıktıktan sonra karşılaştığı dışarıdakilerin kayıtsızlığı ile yine sahip olduğu, ya da olduğu, tek şeye; onun gözlerinin hatırasına dönüş yaptığı şeklindedir (ki bu şekilde isyanı yok olur ve kabul eder), zira dışarıdakiler anlatıcıyı sadece ayıplarlar, hatta yüzüne bile bakmazlar. İkinci yorum ise birinci yorumdaki kayıtsızlık öğesine ek olarak karakterin sevgili hayalinin otelden bağımsız bir şekilde devam edebildiğini vurgular. Otelden çıkarılmasına rağmen O’nun gözleri anlatıcının gözlerinden gitmez, dördüncü gece sokakta kalsalar bile Sirkeci Garı'nda beraber sabahlarlar. Sevgili gerçekten de daha önce hiç görülmemiş türdendir zira eksikliğine rağmen varlığı da her zaman hissedilir. Böyle bir anda anlatıcı sevgiliye isyan etmek yerine onun diğer insanların kayıtsızlığına rağmen her zaman yanında hissettiği varlığını kabul eder.

Şiirin sonuna dair yapılan her iki yorumda da görülen itirazın kabule dönüşümü anlatıcının “sen” dediği sevgiliyi unutamayışının ve bu unutamayışı tüm hüznüne ve anlaşılmazlığına karşın kabul ettiğini göstergesi olur. Şiirde görülen hüzünlü yalnızlık yerini kabullenilmiş bir melankoliye bırakır...

(Devamında şiirde kullanılan teknikler aracılığıyla içerik ile başlık arasında bağlantı kurulur, melankoli öğesi otel fikri ile desteklenir; fakat şiir incelemesi mekanik ve anlamsız bir çabaymış gibi geliyor bana, şiiri yüzeysel olarak incelediğim bu yazıda daha derine inmek affedilemez bir cinayeti çağrıştırıyor...)

1 yorum: